Tarih öğretmeni kütüphaneci Mao Zedong'un çocukluğu ve ölümü

Kubilay Han'ın son Moğol hükümdarı steplere çekilmek zorunda kalınca, üçüncü Ming imparatoru Yongle 15'inci yüzyılın başında Çin'in Kuzey Başkenti haline getirdiği Pekin'in -yani Beijing'in- kalbi sayılan "Yasak Şehri" inşa ettirdi. Bu muhteşem saraylar kompleksinin batısındaki bahçeler mekanına da Zhongnanhai deniyor. Milliyetçi Çin Hükümetinin halka açtığı ve bir zamanlar sadece imparatorların gezindiği Zhongnanhai'ye Mao Zedung ilk kez ayak bastığında henüz yirmidört yaşında bir öğretmendi. Haziran 1917'de İmparatorluğa bağlı bir general şehre girip sonuncu çocuk İmparator Pu Yi'yi yeniden tahta çıkardığında, henüz bahçelere halkın girmesi yasaktı, ama iki hafta sonra birinci ordu gelip imparatoru tahttan indirdiğinde Mao da merakla imparatorluk bahçelerini gezmeye gidenler arasındaydı. Hayatının son yıllarını bu bahçedeki 18'inci yüzyıldan kalma binalarda geçireceğini bilmiyordu belki ama o Zhongnanhai'ye daha ilk gördüğünde vurulmuştu.
    Dünyanın dörtte birine hükmeden, bir kült ve pop figürü haline gelen Çin Halk Cumhuriyetinin kurucusu Mao Zedong, 9 Eylül 1976 Çarşamba günü, nisbeten bakımsız kalmış imparatorluk bahçesi Zhongnanhai'nin içindeki yüzme havuzunun yanına sonradan yapılmış "202 Numara"lı sıradan beton bir evde solunum cihazına bağlı olarak hareketsiz yatıyordu. Yüzü bembeyazdı, gözlerinin feri sönmüştü. Sinir sistemini mahveden ve kısmi felçlere neden olan Amyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalığından başka yoğun sigara tiryakiliği nedeniyle sol akciğerinde oluşmuş üç iri baloncuk, nefes almasını zorlaştırıyordu. Mao, ömrü boyunca içtiği Çin sigaraları yerine son yıllarında kaliteli İngiliz sigaralarına dadanmış, onları da daha bir yıl önce bırakmıştı. Omuriliğinde azalan sinir hücreleri ile ALS hastalığı, çoklu felce neden oluyordu. Mao, burada son yıllarında bol bol seyrettiği Tayvan ve Hongkong yapımı yasak Kungfu filmlerini de seyredemiyordu artık. Bunaltıcı yaz sıcağı ancak gece yarısına doğru serinledi. Dört doktor ve sekiz hemşire, vardiyeli olarak Mao'nun yanındaydılar, baş doktoru Li daima binadaydı.
    Mao uzun zamandır konuşamıyordu. Ancak "Aaa, aa" gibi sesler çıkarabiliyordu. Bilinci tamamen açık olmasına rağmen bedenine hükmedemiyordu. Onun bakışlarını ve hareket belirtilerini anlayıp etrafındaki doktorlara, hasta bakıcılara ve ÇKP'nin yakın politbüro üyelerine "tercüme eden", son gözdesi ve eski sevgilisi Zhang Yufeng'di. 1960'ların başından beri büyük liderin yanında olan otuzlu yaşların başındaki Zhang, bu özelliğiyle Mao'nun yardımcısı en yüksek politikacıları bile saatlerce kapılarda bekletebiliyordu. O Mao'nun en güvendiği kişiydi ve son anlarında daima yanındaydı. Mao'nun yerini alacak Huo Guofeng'in bile yapamadığını, sonunda doktor Li yaptı ve kadını kenara iterek Mao'nun yanına girdi, artık kontrolü doktorlar tam anlamıyla ellerine almışlardı. Bağnazlık sadece dindarlara özgü bir şey değildir. Mao'nun hızlı bir kariyer peşinde olan ve 1930'ların sinema oyuncusu aşırı Solcu karısı Jiang Qing, "doktorların söylediği her üç şeyden sadece birine inanılabilir" demesiyle ünlüdür. Mao da doğal Çin tıbbına inanıyordu ve doktorların her istediklerini yapmalarına asla izin vermiyordu. Mesela Çin'in sevgili çocuğu Başbakan Zhou Enlai'ın kanser olduğunun anlaşılmasına rağmen, onun on yıldan uzun bir süre ameliyat olmasına izin vermeyen de Mao idi. Zhao, estetik yüz hatlarına sahip, Batı kültürü almış entelektüel bir politikacı olarak hâlâ sevilip sayılır ve resimleri günümüzde de Beijing'deki küçük bakkal dükkanlarının baş köşesinde yer alır. Makarna çorbası satan güney Çinli küçük bir lokantada yemek yerken dikkatimi çekmişti. Mao'nun resmi yoktu ama Zhu'nun siyahbeyaz bir fotorafı giriş kapısının tam karşısında asılıydı ve dükkana girenleri ve çıkanları görüyordu.
    Okullu bir çocuk olarak benim ilk Solculuk yılım 1976 yılının 8 Ocak 1976 perşembe günü Beijing'in 305 numaralı hastanesinin ışık almayan bir odasında, son anında bile yakışıklı 72 yaşındaki Zhou Enlai bedenini tamamen sarmış kansere dayanıp hayata gözlerini yumdu. Bunu ben yıllar sonra öğrendim. 1976 yılı Çinlilerin deyimiyle "en ilginç" -yani berbat- yıllardan biri oldu. Yeni Ejder yılına girilmeden başladı ilginçlikler. Yaşananların, ülkenin çehresini muazzam bir şekilde değiştireceğini anlamak için bir kaç ay daha beklemek gerekti.
    28 Temmuz çarşamba günü Hebei eyaleti 8.2 şiddetinde bir depremle sarsıldı. Deprem, Mao'nun yorgan döşek yattığı Zhongnanhai bahçesinden de çok az hissedildi. Çin tarihinin en şiddetli depremlerinden biri yaşanmıştı ve sadece evler değil, Tangshan'daki tüm endüstri de yerle bir olmuştu. Resmi rakamlara göre 242.000 insan öldü. Yabancı gözlemciler 600.000'den fazla insanın öldüğünü söylediler.
    Deprem'in etkisi bundan ibaret değildi. Çinliler böyle büyük depremlerden sonra iktidarların köklü bir şekilde değişeceğine inanır. Türkiye'nin 1999 depreminden sonra da böyle olmuş ve AKP iktidarlarına kapı açan önemli gelişmeler yaşanmıştı. Çin'de en son Mayıs 1976'da Laos Başbakanı Keysone Phomvihan ile fotoraf çektiren Mao'nun yabancı ziyaretçi kabul etmediği açıklandı. Çinliler bunu, "Büyük önder"in çok hasta olduğu şeklinde anladılar. Doğruydu.

    Mao, 26 Aralık 1893'de Orta Çin'in dünyayla bağı kesik orman köyü Shaoshan'da doğduğunda, Beijing'de bir imparatorun ölüp yerine yenisinin geçtiği haberi oralara ancak bir-birbuçuk yıl sonra ulaşıyordu. Pirinç ve çay yetiştiren köy, bambu ormanlarını da yoğun bir şekilde kullanıyordu. Bugün bambudan elde edilen kumaşlardan yapılma ürünler Türkiye'de de satılıyor. Öküz arabalarının tek taşıt sayıldığı, ormanlarında leoparların ve kaplanların cirit attığı, yolu olmayan, akarsuyun bulunmadığı bu köyde büyüyen Mao'nun babası aksi bir savaş gazisiydi. İmparatorun ordusundaki yıllarının ardından pirinç tarlaları üzerinden mütevazi bir servet sahibi olmuştu ve oğlu Zedong da bu sayede diğer köylü çocuklardan nisbeten daha iyi koşullarda büyüdü. Mao, kendi odası olan imtiyazlı çocuklardandı ama bu, babasından sürekli dayak yemesini engellemiyordu. Mao, tüm despotlar gibi despot bir babanın elinde büyüdü ve susuz orman köyünde alıştığı gibi, ömrü boyunca yıkanmayıp, buhara tutulmuş bezlerle silindi, dişlerini asla yıkamayıp ağzını yeşil çayla çalkaladı. Bütün resimlerinin rötuşlu olmasının bir nedeni de budur.
    Mao, her köy çocuğu gibi evde işlere yardımcı oluyor, öküzleri ördekleri güdüyor, zamanın yasalarına göre uzun örgü saçlarla geziyordu. Mançu Hanedanının Çinlilere koyduğu bu kurala uymayanlar idam ediliyordu. Köy okulunda Kong Fuzi (Konfiçyüs) öğretilerini, yani çalışkanlığı, adaletli olmayı, kendi karakterini sürekli düzeltip geliştirmenin kurallarını, annesine babasına karşı itaati öğrendi. Babası Mao'yu 13 yaşındayken okuldan alıp pirinç tarlalarına gönderdiğinde Sultan Abdülhamit istibdadına karşı yükselen Türk milliyetçisi muhalefetle uğraşıyordu. Çin'in son imparatoru Pu Yi ise yeni doğmuş bir bebekti.
    1906'da Babası Zedong'u iyi bir köylü yapmaya çabalayadursun, genç Mao tam da bu dönemde kitapları keşfetti ve deli gibi okumaya başladı. Eski tarih kitaplarından tefrika romanlara kadar haydutların ve imparatorların hayatlarını, seyahat kitaplarını, eline geçen herşeyi okudu ve babasının "gereksiz" bulduğu bu uğraşısı nedeniyle dayağı da göze aldı. Gene bir gün babası tarafından misafirlerin önünde "işe yaramaz tembelin teki" diye azarlanınca kendini küçük bir göle atıp öldürmekle tehdit etti. Babasının yumuşayıp onu dövmemeye söz verdiği söyleniyor. Galiba ilk başarılı mücadelesi! Bu kez babası onu ille de evlendirmeye kalktı ve Mao 14 yaşındayken, kendinden dört yaş büyük uzaktan kuzeni Yixin ile evlenmeyi kabul etmek zorunda kaldı, ama kız üç yıl sonra öldü. Mao'nun kitaptan başını kaldırıp kızla ilgilenmediği de açık.
    Mao, resmi karısının ölümünden sonra 1910'da sadece 16 yaşındayken köyünü yerkedip kendi kendine, onlara yakın bir bölgede açılan yeni Çin okullarından birine başvurdu. Batı'dan gelen yeniliklere mecburen ayak uydurmaya çalışan ve ülkedeki yabancı güçlerle boğuşan, bir taraftan da ekonomik çöküntüyle uğraşan Çin'deki Mançu Hanedanlığının son çırpınışlarının bir ifadesi olan bu ilk modern okullardan birine kaydolmak, Mao'nun hayatını tamamen değiştirdi. Mao Zedung, okulu bitirip köyüne dönmemiş, oradan da elli kilometre uzaklıktaki eyalet başkenti üçyüzbin nüfuslu Changsha'ya gitmiştir. Mao'nun bu kararı verip babasının sözünden çıkmasının nedeni, Changsha'da daha iyi bir okulun bulunduğunu duymasıydı. Yıl 1911, Mao 17 yaşında ve Osmanlı'nın çöküşünü başlatan İtalyan savaşı yılları Türkiye'nin tüm gündemini işgal ettiği aylarda Çin'in lideri ilk kez kendi başına buyrukluğun tadına varıyordu. Aynı günlerde İtalyan gemileri de önlerine gelen tüm Osmanlı gemilerini batırıp, Arap yarımadasındaki Osmanlı deniz üslerini bombardıman ediyorlardı. Traublusgarp ve Bingazi İtalyan işgalindeydi, Türkiye'nin Libya ile denizden ilişkisi kesilmişti. Mustafa Kemal, Enver Paşa ve diğer Türk subayları, kara yoluyla develerle Libya yollarında oradaki Sunusileri İtalyanlara karşı örgütlemeye gidiyorlardı. Aynı dönemde Mao, milliyetçi Guomindang partisinin kurucusu entelektüel Sun Yatsen'in çıkardığı "Devrimci Birlik" gazetesinin müdavimi oldu. Çin'deki ilk devrim denemesini de Sun Yatsen yapmıştı ve sahil şehri Kanton'daki bu ayaklanmada 72 devrimci ölmüştü. Mao'nun da desteklediği fikirler, İmparatorun tahtta kalmasından yanaydı ama genç Zedong hızla radikalleşiyor ve Son Yatsen'in devlet başkanı olması gerektiğini ilan eden ilk bildirisini yazıp duvarlara yapıştırıyordu. Devrimci fikirlerin Çin'i hızla etkisine aldığı yıllardı. Mao da birçok genç gibi devrimci gruplara katıldı ve bir yıl sonra Pu Yi tahttan indirilince, "Devrim oldu" diye çok sevindi.
    Mao 18 yaşında ve Changsha kütüphanesinin daimi ziyaretçisiyken, hayatında ilk kez bir Dünya haritası gördü. Mao, o zamana göre hiç bir iş yapmayan, kütüphaneden çıkmayan ve babasının göndermeye devam ettiği parayla idare eden bir gençti. Babası, Zedong'a maddi yardımlarını sürdürdü. 1913'de öğretmenlik okuluna girip beş yıl orada eğitim gördükten sonra tarih öğretmeni olan Mao Zedong, bu süre zarfında arkadaşlarıyla Çin'in geleceğini tartışan bir anarşiste dönüştü. Okulda komünist düşünceyi savunanlar da vardı, ama Mao anarşizmi benimsiyordu ve Anarşizme daha yıllarca sadık kaldı. Daha sonra Kruşçev tipi Sovyet sosyalist politikasını reddedip kendi yolunu çizebilmesinde, özgür düşünceli biri olmayı başarmasının da payı vardır elbette. Mao 24 yaşında öğretmen olduğunda halen anarşist ve geleceği hakkında bir plana sahip olmayan, bol bol okuyup tartışan bir öğrenci eskisiydi.
    Birinci Dünya Savaşı 1918'de sona erdiğinde Mao Beijing'de bir kütüphanede kütüphaneci olarak iş buldu. Başkentin onu sarıp sarmaladığı ve değiştirdiği anlaşılıyor. Kütüphaneden çıkınca halka açılan İmparatorluk bahçesine gidiyor, yedi arkadaşıyla birlikte kaldığı küçücük bir evde hâlâ talebe hayatı sürüyordu. İşte tam da bu atmosferde, Batılı bir hayat süren ve Mao'dan sekiz yaş küçük olan Yang Kauhui'ye aşık oldu. Çinli bir entelektüelin güzel kızı Yang, sırtındaki Çin usulü eski bir ceket ve diz yerleri uzaklardan bile belli olan pantolonla gezen Mao'yu hiç ciddiye almadı. Mao, entelektüel çevrelere girmeye çalışıyordu, ama iyi eğitimli şehirli Çinliler bu köylü genci aralarına almadılar. Sevdiği de evlenme isteğini geri çevirip bir daha yüzüne bakmayınca, Mao Beijing'i kırık bir kalple terketti ve 1919'da Changsha'ya döndü. Keşke dönmeseymiş.
    4 Mayıs 1919'da Beijing'de büyük bir öğrenci eylemi yaşandı. "Göksel Barış Meydanı" Tiananmen, hıncahınç doldu. Çin tarihinin ilk büyük gösterisiydi ve öğrencilerin talebi, doğrudan Osmanlı Tükiye'sini de ilgilendiriyordu. Mustafa Kemal Bandırma vapuruna binmeden bir kaç gün önce, Çinliler kendi ülkelerinde, Birinci Dünya Savaşı malub Almanların işgalindeki bölgeleri terkedip kendilerine vermesini istiyorlardı ve gerekçeleri de şuydu: "Biz galip devletlerin yanında yer aldık, onları Almanlara Avusturya-Macaristan'a ve Osmanlı Türkiye'sine karşı destekledik." Nitekim 1917'de Çin, Almanya'ya savaş ilan etmişti ve bu lafta da kalmadı. Ming İmparatorluğu Avrupa'ya tam yüzbin işçi gönderdi. Bu adamlar asker değillerdi ama sayısız asker cesedini gömmekle yükümlü işçilerdi, yani kendilerince savaşa katılmışlardı.
    Galip devletlerin Çin'de de askerleri vardı. Sarıdeniz kıyısında Almanların elinde tuttukları Shandong yarımadasını Çinlilere vermek istemediler. Onun yerine Almanya'ya Avusturya'ya ve Türkiye'ye karşı cephede yer almış olan Japonya'nın sunduğu hisse senetleriyle yetinilmesini istediler. Çinli gençler bu olayı ve yolsuz Çinli diplomatların Japonlara verdikleri gizli sözleri öğrenince ayaklandılar. Mao, yaşıtlarının yaptığı büyük gösteriyi kaçırdı ve bu olayın Mao üzerinde önemli bir etkisi oldu. Devrime sahiden inanmaya başladı ve gene kütüphaneye kapanıp herşeyi okumak yerine haftalık bir dergi kurdu. Neredeyse tüm yazıları kendisi yazdığı dergisi başarılı oldu, tirajını kısa sürede iki binden beş bine yükseltti ve tabii yasaklandı. Mao bu kez yeni bir dergi çıkardı. İkinci dergisi daha ilk sayısından itibaren yasaklandı. Mao'nun siyasi hayatı da galiba asıl bu gösteriden sonra başladı ve ilk kez bir grev örgütledi, sonra bir okula müdür oldu ve ondan sonra hayatında ilk kez sosyalizmi komünizmi incelemeye başladı. Nedeni açıktı: Ekim Devrimi... Rusya'daki devrim başarılı olmuştu. Mao ilk kez 4 Mayıs günü siyasi nedenlerle tutuklandı. Ekim devrimine o kadar merak sarmıştı ki, Rusça öğrenmeye bile kalktı.
    Mao 27 yaşında Komünist olduğunda, Chen Dixiu da Shanghai'da ilk parti tüzüğünü yazıyordu. 1921 yılıydı ve Türkiye'nin kaderini ilgilendiren önemli bir yıldı. Komintern'in ajanları heryerdeydiler, her ülkede Komünist partisi kurulmasına önayak olmakla yetinmeyip, milliyetçi hareketleri de destekliyorlardı. "Kemalin askerleri"ni desteklemek için Karadeniz'i geçerek anadoluya gelen komünistler bir istisna değildi. Malesef Karadeniz'de boğularak öldürüldüler. Komintern ajanları Çin'de de benzeri bir politika izleyerek Çinli komünistlerin milliyetçi Guomindang ile yakınlaşmalarını istediler, hatta Çinlileri buna zorlandılar. Komintern'in Sovyetler Birliğinden gönderdiği gizli ajanı, Hollandalı devrimci Hendricus Sneevliet'in yaptığı tam da buydu. ÇKP'nin kuruluşunu desteklerken, bir yandan da onun Çinli milliyetçilerle ittifak kurmasını telkin ediyordu. Komintern Sneevliet'e, ÇKP'nin kurulması için 4000 Sterlin vermişti. Ama Hollandalı devrimci Bu paranın yarısını sevgilisi için harcadı. Çinli devrimciler için kullanacağı paradan geriye sadece 1400 Sterlin kalmıştı. Çinli devrimciler bir hafta boyunca Komintern ajanıyla tartıştılar ve nihayet partiyi kurmaya karar verdiler, ama tipik bir beyaz olan Hollandalıyı ve yardımcısını bu işe karıştırmak istemediler, zira polis göz açtırmıyorduç
    31 Temmuz 1921 günü, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında, kiraladıkları küçük bir tekneyle, Şanghay'ın yaklaşık yüz kilometre güneyindeki bir gölde yolculuk yapan onüç genç devrimci öğrenci, dikkat çekmemek için yanlarına, Okey'e benzeyen Mah-Jong taşlarını ve ıstakalarını da almışlardı, polisin ve meraklıların dikkatini çekmek istemiyorlardı. Kendilerinden şüphelenilmemesi için Hollandalıyı yanlarına almamışlardı. Aralarında Mao'nun da bulunduğu bu küçük grup, o gün Çin komünist Partisi'ni kurdu. Dönüş yolunda güvenliği falan bir yana bırakıp sandalda slogan bile atıp partinin kuruluşunu kutladılar. Taşrada tarih öğretmeni Mao, iyi eğitimli diğer devrimcilerin yanında silik ve sessizdi. Henüz sosyalist teoriye de pek hakim değildi.
    Mao'ya verilen ilk parti görevi, Changsha'da bir parti örgütü kurmaktı. Mao okul müdürlüğünden derhal istifa etti ve hemen kendince bir üniversite kurdu: "Kendi kendine eğitim üniversitesi." Genç devrimci bu kurumu parti örgütü kurmak için paravan olarak kullandı. Mao, hayatının uğraşısını bulmuş gibiydi, zamanının tamamını devrimci mücadeleye adamıştı. Aşık olduğu, ama ona yüz vermeyen Yang Kauhui'yi de parti örgütüne kazanmayı başardı. Aynı yılın eylül ayında Mao, yakındaki Anyuan'da İşçiler için bir akşam okulu kurdu. Burada aldıkları siyasi ve pratik eğitim sayesinde işçiler mücadele edip maaşlarını yükseltmeyi başardılar. Ama ÇKP üyesi sayısı daha ikiyüzü bile bulmamıştı. Hollandalı Komintern ajanı komünistlerin zayıflığı nedeniyle Sun Yatsen'in ellibin üyeye sahip Guomintang partisine katılmalarını istemeyi sürdürdü. Mao, ÇKP'nin dokuz kişilik merkez komitesine seçilirken bir taraftan da 1923'ten itibaren Guomintang'a üye oldu. Çinli milliyetçiler, Sovyetler Birliği'nin silah ve danışmanlarının yardımıyla Guandong yakınında bir karargah kurdular. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu günlerde Mao, bu gelişmelerden hiç hoşnut değildi. 1924 sonunda birden her şeyi bir kenara bırakıp köyüne geri döndü. Ailesi dahil hiç kimsenin beklemediği bir olaydı. Bu kararını parti yönetimine anlatmakta da zorlandı. Başının sürekli ağrıdığını, uyuyamadığını ve depresyonda olduğunu söyledi. Mao'nun meşhur uykusuzluk sorunu bu yıllarda başlamış olmalı.
    Mao, Devrimi işçi sınıfına yükleyen Sovyet ideolojisine karşı, köylülüğün ne kadar önemli olduğunu bu dönemde anladı ve fikirlerini parti önderliğine bir rapor halinde sundu. Parti onunla hemfikir değildi, çünkü Sovyet ideolojisine göre devrimi işçiler yapardı. Mao, 1925 Ekiminde politikaya geri döndü ve bir daha da ölünceye kadar bırakmadı.
    1926'da Sovyetler Birliği'nin desteklediği Sun Yatsen'in karaciğer kanserinden ölmesi üzerine general Ciang Kaishek Guomindang'ın başına geçti. General kendini bir yıl içinde yeterince güçlenmiş hissederek, bütün siyasi rakiplerine karşı savaş açtı. 9 Temmuz'da yerel savaş baronlarını tek tek yenerek kontrol bölgesini sürekli genişletti ve 1927 sonbaharında ÇKP'nin yeni silahlı güçlerine saldırdı. Josef Stalin uluslararası sosyalist hareketin politikasını değiştirerek, Komünist partilere kendi ordularını kurmaları önerisinde bulunmuştu. Mao da bu fikirdeydi. Ve o dönemde kurduğu silahlı gücüyle kırlık alanda toprak sahibi kim varsa öldürüp toprakları köylülere dağıtarak güçlenmişti. Mao'nun köylülere dayanan radikalizmini ÇKP önderliği benimsemedi.
    Ciang Kaishek'in saldırıları korkunçtu. Birkaç ay içinde komünisler 34.000 taraftarlarını kaybettiler. Çinli milliyetçiler hepsini öldürdü. Mao' bu gelişme karşısında tek çare olarak, emrindeki birliğiyle, haydutların kontrol ettiği dağlık Jianggangshan'a çekildi, ÇKP önderliğiyle bağı koptu.
    Bundan sonrası mucize gibi bir iç savaş ve zafer öyküsüdür. Mao bu korkunç durumu, kendisinden çok üstün askeri ve siyasi bir güce karşı gerçek bir zafere dönüştürmeyi başardı. Bu hikayenin en acı yanı, millyetçi ordunun Mao'nun karısı, o güzeller güzeli entellektüel Yang Kauhui'yi yakalayıp başını kesmesi ve bir mızrağa takıp "ibret olsun diye" halka teşhir etmesidir. Mao'ya şantaj yapamadılar, onu ürkütemediler. Mao'nun Yang'dan olma çocukları, milliyetçilerin elinden kurtarıldı.

    Mao Zedung'un ölümünü resmen açıklayan halefi Hua Guofeng, Mao'nun ilaçlarının etkisini görmekiçin, onun yutması gereken ilaçları, boruları, önce kendi bedeninde denet sadık bir Mao hayranıydı. Konuşamayan Mao, son olarak bir peçetenin üzerine, "Hua Guofeng benim halefimdir" diye yazarak, Çin siyasetine -son günlerinde bile- istediği yönü vermiştir. Mao, "Kültür Devrimi"nin aşırı solcularına geçit vermedi. Eski karısı Jiang ve onun üç arkadaşı, "Dörtlü Çete" adı ile tasfiye edildiler. Jiang Qing, 1991'de, yalnız kaldığı hücresinde intihar etti. Ama en ilginç gelişme, Mao'nun ameliyatına izin vermediği ve 1976 başında ölen Zhou Enlai ile ilgilidir. Zhou'nun ölümüne üzülen ve büyük bir gösteri yapanların sayısı, Mao'nun ölümü ardından gösteri yapanlardan çok daha fazla ve gösteri çok daha sahiciydi. O büyük gösteride Zhou'nun kişiliği konusunda bir konuşma yapan Deng Xiaoping adlı Sechuan'lı ufak tefek bir adam, Çin'in çok kısa süren Hua Guofeng döneminin ardından ülkeyi tamamen değiştirdi. Çin'in kapitalizme kontrollü açılışı ve bu güne gelişi, Mao'nun hiç hazetmediği, ama Zhou'nun daima koruyup savunduğu Deng sayesinde oldu.