Kanlı Ay tutulması ve global Cihadizme karşı Dünya Cephesi

28 Eylül sabah saat 5.10'dan sonra izlenmeye başlanan kanlı Ay tutulması, yeryüzünün tek uydusunun iyice yakınlaşıp o Dolunay haliyle tutulurken yakınlığı nedeniyle bakır ile kızılkahverengi arasında uçuşan bir renge bürünmesiyle yaşanır ve tarihte daima çok özel bir işaret sayılmıştır. Nasıl sayılmasın? Artık Gregoryen takvime göre hesapladığımız tarihimizin birinci yılından başlayarak 21'inci yüzyılın sonuna kadarki uzun dönemde toplam 62 kanlı Ay tutulmasından söz edebiliriz. Bu ilginç doğa olayının ikibin küsür yıllık süre zarfında sadece sekizi, Musevi ve İsevi kutsal günlere denk gelmektedir, onların biri de bu yıl, yani 2015'de yaşanmıştır ve daha fazlası da olmuştur. Bu ilginç tesadüf beni, kanlı Ay tarihleri ve yaşandıkları dönemdeki önemli tarihi olayları kurcalamaya itti.
    20 Mart günü bu yılın ilk tam Ay tutulması yaşanmadan üç gün önce Selahattin Demirtaş TBMM'inde tarihinin en kısa konuşmasını yapıp Erdoğan'a "Seni Başkan yaptırmayacağız" dedi. Bu tarihi olaya ben de bizzat tanık oldum. Türkiye için kuşkusuz son derece önemliydi ve 7 Haziran seçimlerinden sonra bunu herkes çok daha iyi anladı.
    İkinci kısmi Ay tutulması 4 Nisan günü yaşandı. Bu aynı zamanda Musevilerin Hamursuz Bayramı'nın ilk günüydü. Ama 28 Eylül'deki kanlı Ay tutulması, yedi günlük Musevi Sukot bayramının da birinci günü, İslami Kurban Bayramı'nın son günü olmakla kalmıyor, Kâbe'de binlerce kişinin şeytan taşlarken -İran'ın iddialarına göre- dörtbinden fazla insanın ölmesinin hemen ertesinde yaşanıyor ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel kurulunda Obama-Putin'in buluşmasına da denk geliyordu. 2013'den sonra iki lider ilk kez bu toplantıda buluştular. Ama yalnız onlar değil, toplam 150 ülkenin devlet başkanı da oradaydı, çünkü BM'nin 70'inci kuruluş yıldönümü kutlanıyordu ve Putin o toplantıda herkezin şaşkın bakışları altında İslamcılığı Nazizmle kıyaslayarak, tıpkı II. Dünya Savaşında "Hitler'e karşı kurulduğu gibi bir Cephe kurmaya" çağırdı. Obama ve Putin arasında her biri 45 dakika süren iki görüşme yapıldı, bunlardan biri Ukrayna diğeri Suriye konusundaydı ve ertesi gün Dünya gazeteleri bu konuyu enine boyuna incelerken biri bile Türkiye'den bahsetmedi, zira Türkiye'yi Başbakan Davutoğlu temsil ediyordu, Erdoğan toplantıya katılmamış ve Muhtarları sarayda toplayarak onlara bir konuşma yapmakla yetinmişti. Önümüzdeki dönemin parametrelerini tamamen değiştirebilecek önemdeki bir olay bu şekilde yaşandı, kuşkusuz çok şey söylemektedir. Ama bilinen şeyi tekrar etmek gerekirse, Rusya'nın denkleme girişiyle birlikte Cengiz Çandar'ın deyimiyle "Türkiye Suriye'de malesef 'devre dışı'"dır. "Yeni Türkiye" bundan sonra Nusra ve Ahrar-uş Şam gibi örgütlere hava desteği ve lojistik destek vermekte zorlanacaktır. Rus uçaklarının Türkiye'nin sıfır noktasına kadar gelerek Kürt YPG güçleri dışındaki tüm silahlı islamcı grupları bombalamasına ses çıkaramayacaktır veya Rusya ile savaşmayı göze alacaktır -ki o zaman da ABD dahil kimseyi yanında bulamayacaktır. Kısacası, 28 Eylül günü yaşanan kanlı Ay, en başta her türlü İslamcıya bir kabus olmuş görünmektedir. Hac'da binlerce Hacının ölmesinde "VIP hacılar" ve selefi destekçisi Suudilerin ihmali de konuşulmaktadır.
    Putin on yıl aradan sonra ilk kez, o ünlü konuşmasını yapmak ve Obama ile buluşmak için geldi, New York'u da sert dilli diplomasisi için çok iyi kullandı. Suriye ve Irak'da kendi bölgesini oluşturmuş IŞİD'e (ve Türkiye tarafından desteklenen tüm İslamcı gruplara) karşı Rusya ve İran ortaklığının Bağdat yönetimi ve Esad'la birlikte hareket ettiği de biliniyor. Bu olaya Bağdat yönetiminin de katılmasıyla Rusya Irak'a geri dönmüş oluyor. Bilindiği gibi 1991 öncesi Sovyet döneminde Irak, SSCB'ye yakın ülkelerdendi ve iki Amerikan saldırısı ve işgali sonrasında ABD'nin orayı Rusya'ya terkettiği anlaşılıyor. Bunu Amerikalı yorumcuların da teyid ettiğini Çandar yazdı.
    Daha önce yaşanmış benzeri kanlı Ay tutulmalarında neler yaşandığına bakınca da ilginç olaylarla karşılaşıyoruz. 27 Eylül 1977'de yaşanan Ay tutulmasında Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Abu Ammar Yasir Arafat adamlarını Lübnan'dan çekeceğini açıklamış. O günlerden sonra Türkiye'deki Sol-Sağ kavgası bir iç savaşa benzemeye başlamıştı. Kuala Lumpur'da da bir Japon uçağı düşmüş.
    27 Eylül 1996'da kanlı Ay tutulduğunda Taliban Kabil'deydi. Bir gün önce Ahmet Şah Mesud kuvvetlerine kuzey Afganistan'a çekilme emri vermişti. Taliban 28 Eylül günü Kabil'de İslam emirliği kurduğunu ilan etti. Bu tarihten üç ay önce Çiller-Erbakan Refahyol Hükümeti kurulmuştu ve Erbakan ilk kez Başbakan olmuştu. 1995 seçimlerinden ilk kez birinci parti çıkan Refah Partisi'yle kimse koalisyon kurmak istemeyince zorlama bir Çiller-Yılmaz koalisyonu kurulmuş ve sadece üç ay yaşayabilmişti.
    Neoliberalizmin dolu dizgin yaşandığı 1996'daki kanlı Ay tutulması İslamcıların yükselişi için bir işaret sayılabilirse, 2015'deki kanlı Ay tutulması da İslamcıların düşüşünü gösteren bir işaret sayılabilir. Nitekim 1996 dan sonra 2001 yılına gelinmiş ve ABD'ye El Kaide saldırısı yaşanmıştır. Bu konudaki tüm spekülasyonlar bir yana, 11 Eylül saldırılarının aşırı İslamcılara prestij sağladığı malumdur. 28 Eylül 2015 sonrası yaşanacak siyasi ve askeri olayların ise, aşırı İslamcıların aleyhine oldukça yıkıcı sonuçlar getireceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. IŞİD'e karşı ABD, Rusya ve Fransa'nın sahaya inmesi, onlara İran'ın doğrudan, Çin'in dolaylı dahil olması, fiili bir Dünya Cephesini ortaya çıkarmıştı. Cephenin resmileşmesi kimseyi şaşırtmayacağı gibi, geleceğin şekillenmesi istikametinde bazı tahminler yapmamıza da kapı açar. Robert Kurz'un deyimiyle "Dünya asayişini sağlama savaşları"nı ABD-Rusya-Fransa-İran gibi birbirine yabancı bilinen ülkeler birlikte yürütüyorlarsa ve yürüteceklerse, geleceğin savaş değil kalıcı barış istikametinde ilerleyeceğini söyleyebiliriz. Ve bu gerçekten iyidir.