İstanbul'un kurucusu Konstantin, Tanrı'nın işareti ve Karamürselli Helena

August Comte deyimiyle, "Dünyanın Başkenti İstanbul"un kurucusu Konstantin, 27 Şubat 272'de, Roma İmparatorluğu'nun Moesia eyaletinin Naissus kentinde (Niş) doğmuş. Bu eyalet o zamanlar, kuzey Trakya ve Makedonya'ya uzanan bir yönetim birimi.Konstantin'in asıl adı, Flavius Valerius Constantinus ve ilk kez, babasıyla birlikte anılıyor. Babası I. Constantius'un lakabı "Chlorus" (solgun). 293 yılında, Roma'nın 'Dörtlü İktidarı'nda yer alacak 'Küçük İmparator' ilan ediliyor.
Bu titri açıklamamız gerek...
O yıllarda Roma İmparatorluğu, dört hükümdarın birlikte hüküm sürdüğü, devrimci denecek kadar orijinal bir yönetim sistemine sahip. Tarihçilerin 'Tetrarşi' dedikleri bu sistem, 283 yılında İmparator olan Diokletian tarafından kuruluyor ve sistemin kurallarına göre; hüküm süren her iki 'Büyük İmparator' (iki Augusti), 20 yıllık iktidarlarından sonra tahttan çekilip, yerlerini 'Küçük İmparator'lara (Caesares) bırakıyorlar. 'Küçük İmparator' da, daha yaşarken, Büyük İmparator tarafından seçiliyor, böylece iktidara (kokusu sonradan çıkabilecek) "yabancı madde" sokulmamış oluyor. Bu sistemde iktidar ille de babadan oğula geçmiyor.
Roma, sarsılan gücünü korumak için bu yönteme başvururken, İmparatorlara kudsiyet kazandırmayı da amaçlıyor.
İki Büyük İmparator, kendilerini, Jupiter ve Herkules'in oğulları gibi görüp, kutsal adlarıyla 'Iovius' (Jüpiter'in oğlu) ve 'Hercolius' (Herkül'ün oğlu) ilan ediliyorlar. İşte Konstantin bu sistemin içinde ilk gençlik dönemini yaşıyor. Konstantin 306 yılında, babasının askerleri tarafından Roma'nın iki İmparatorundan biri ilan ediliyor. Konstantin, Sezar olduktan sonra sadece 6 yıl içinde, Hükümdarı olduğu Batı Roma'yı tamamen kontrolü altına alıyor ve bu sistemi bozuyor.
Romalılar, tektanrılı dinlerle sorunlu. Yahudilik dinini 38 yılında yasaklamışlar. Bu din insanların resmedilmesine karşı olduğu için, Yahudiler İmparator resimlerine karşı çıkınca yasaklanıyorlar, 11 yıl sonra da Roma'dan kovuluyorlar. Hristiyanlar ise, İmparator Nero tarafından 64 yılından itibaren acımasızca cezalandırılıyorlar. Kesinleşmemiş bilgilere göre İmparator Roma'yı yaktırıp suçu Hristiyanlara atıyor. 155 yılında İzmir'de Hristiyanların kanlı bir katliama uğradıkları malum. Ama 303 yılından itibaren Roma, Hristiyanlardan tamamen kurtulmanın planlarını yapıyor. Romalılar, bir soykırım mantığıyla hareket ediyorlar. Hristiyanları imha planı, Dieklatian tarafından yapılıp uygulanıyor ve en kanlı uygulamalar, Doğu Roma eyaletlerinde, mesela Batı Anadolu'da yaşanıyor. Konatantin ile birlikte hükmeden 'Küçük İmparator' Galerius'un 311 yılına kadar Hristiyanlara eziyet ettiğini, ama hastalanarak 311 yılında yaptıklarına son vermek zorunda kaldığı da biliniyor. Galerius, bugünkü İzmit'te (Nicomedia), Hristiyanları bastırmanın mümkün olmadığını belirten bir ferman yazdırıyor ve o yıl orada ölüyor. Burada dikkat çeken, Konstantin'in Hristiyanlara karşı asla kovuşturma yapmaması -hatta babası I. Constantius'un da yapmaması. (Bunun olası nedenlerine aşağıda değineceğiz.)

Tanrı'nın işareti...

28 Ekim 312'de Konstantin'in Milvi Köprüsü Savaşı, Hristiyanlık için büyük önem taşır. Savaştan beş yıl sonra Lactantius'un yazıya geçirdiğine göre Konstantin, bu savaştan önce bir vizyon (uyanıkken gündüz düşü) görmüştür.
Konstantin güneşin üzerinde ışıktan bir Chi-Ro işareti görür (Bugün Vatikan'ın sembolü olan Çapraz işareti. Bugünkü vrsiyonunun ortasında bir de 'P' harfi bulunur) ve Konstantin'in aklına, Latince şu sözler düşer: "In hoc signo vinces" (Bu işaretle muzaffer olacaksın). Ama Konstantin, gördüğü işaretin anlamını çözemez.
Aynı günün gecesi, (ertesi sabah savaş başlayacaktır) Konstantin'e bu kez Hz. İsa görünür ve ona koruyucu ve zafer işareti olarak bir öneride bulunur. Bu işaret, etrafı Hristogramlarla (Chi-Ro, yani Hristiyanlarca Haç kadar kutsal sayılan ama artık pek kullanılmayan çarpı işaretleriyle) süslenmiş bir kare haçtır. Bu işaret, bir Vexilium (yani Roma birliklerin kare şeklindeki bayrağı) formunda derhal hazırlanıp, ordunun önünde taşınır. O gece Konstantin, hem yeni dinin peygamberine, hem de eski Tanrısı Sol invictus'a (Güneş Tanrısı) dua eder...
Konstantin'in hayatının bundan sonrasına, Güneş Tanrısı Sol ile Tektanrı arasında gidip gelen, ama ölmeden önce vaftiz olacağı bir dindarlık süreci hakim olacaktır. Konstantin, Hristiyanların ayin gününün adını koyan kişidir aynı zamanda: "Sonntag/Sunday" ve türevleri, "Güneşin günü" anlamına gelir ve bugün de tatil ve ibadet günüdür.
Milvi Köprüsü Savaşı ve onun etrafında dönen olaylara bakınca, Konstantin'in, büyük hükümdarlara ve savaşçılara has özelliklere sahip olduğu görülüyor. Konstantin, İber yarımadasını imparatorluğuna bağladıktan sonra, Batı Roma'nın ikinci yeni İmparatoru Maxentius'un etkisini 312 baharında kırıyor. Maxentius'un teçhizalandırıp hazırladığı şehirler, sacaşmadan Konstantin'e teslim oluyor. Maxentius'un kuzey İtalyadan topladiğı yüzbin kişilik ordusuna karşın Konstantin'in 40 bin savaş deneyimli askeri var. Üç kez karşılaşıyorlar ve Maxentius savaşta Tiber nehrinde ölüyor, ordusu yeniliyor. Roma yakınındaki bu köprü, savaş sırasında kullanılmasın diye yıkılmış. Konstantin'in zaferini daha sonra, gördüğü vizyona ve askerlerinin kalkanı üzerine yaptırdığı -Hristiyanlığa ozgü- işaretlere bağlayan Hristiyan kaynakların yanısıra, bir de pagan kaynak bulunur. 321 yılında yazılmış bu anonim kaynak, Konstantin'in zaferini "Bilinmeyen bir Tanrı"ya bağlar. İlginç olan, bu olayın esji sikkelerden de takip edilebilmesidir! Mesela 311 yılına kadar Konstantin tarafından bastırılan sikkelerde Güneş tanrısı Sol görülürken, 312 yılında bastırdığı sikkeler Hristiyan motifleri taşır ve Hristiyanların tek Tanrı'sına adanmıştır. Zafer kazanmış Batı Roma İmparatoru olarak Roma'ya dönen Konstantin, paran usulü kurban kesme törenlerinin yapılmasını da istemez. Bu da, onda bir değişim olduğunu gösteren işaretlerdendir. Ama Konstantin pragmatik bir İmparatordur ve paganların inançlarını reddetmez. Süreç içinde pagan etkinin kaybolmasını beklemeyi uygun gördüğü anlaşılıyor. Fakat bazen pagan inançlarını sürdürüyor gibi görünse de, ünlü Nicea (İznik) konsiline başkanlık edecek ve Hristiyan Kardinallerle uzun tartışmalar yurütecek kadar Hristiyan dini bilgisine sahiptir.

istanbul'un keşfi ve kuruluşu...

Konstantin, bu savaşın ardından birkaç ay sonra Milano'da Doğu Roma'nın 'Büyük İmparator'u Licinius ile buluştu. Doğu Roma İmparatoru evleniyordu. Orada Licinius ile 313'de "Milano Sözleşmesi"ni imzalayan Konstantin, 'Genel din özgürlüğü' adı altında, Hristiyanlara dinlerini özgürce yaşayabilme özgürlüğü tanıdı. Bu karar elbette diğer dinler için de geçerliydi, ama diğer dinler Hristiyanlik kadar hızla gelişen popüler yeni dinler değillerdi. Bu sözleşme en çok Hristiyanlara yaramış görünüyor. 313 yılı başında Roma'da, İmparatora ait arazinin bir kısmını bir bazilika için vakfetti. Bu, Roma'nın ilk kilisesidir ve bugün Papa'nın kullandığı bazilikadır (San Giovanni in Laterano). Diğer yandan, Konstan'in Roma'ya 315 yılında yaptırdığı zafer takı da eski pagan inançların motiflerini taşır.
Konstantin bir yıl sonra 8 Ekim günü Pannonia'ya (bugünkü Macaristan'a) kadar getirdiği büyük bir orduyla, Doğu Roma'ya hükmeden diğer 'Büyük İmparator'a saldırdı. Licinius, bu saldırıya iyi hazırlanmıştı ve Konstantin büyük kayıplar verdi. Kayıplar iki tarafta da büyük olduğundan, bir antlaşma imzaladılar. Licinius, Anadolu, Suriye ve Mısır eyaletlerinin kontrolüne sahip olmaya devam etmekle birlikte, Doğu Avrupa ve Balkanlardaki hemen tüm Roma topraklarının yönetimini Konstantin'e bıraktı.
Konstantin 324 yılında Licinius'a yeniden savaş ilan etti. Bu kez iki gerekçesi vardı: Licinius'un yaşlanması ve çok yoz bir hayat sürmesi! Konstantin, 3 Temmuz'da Edirne'ye kadar geldi ve oradaki ilk savaşta Licinius'un ordusunu yendi. Licinius, Bugünkü İstanbul'un Eminönü/Sarayburnunda kurulu küçük Bizans kasabası'na (Byzantion) çekildi. O dönemde Kadıköy (Khalkedon) daha büyük bir yerleşim birimiydi. Bizans, M.Ö. 685'de Megaralı Byzas'ın kurduğu bir ticaret köyüyken, biraz daha büyümüş, minik bir kasaba olmuştu. Tam yeri, bugünkü Topkapı Sarayı ve üzerine kurulduğu araziden ibarettir. Tabii burası, neredeyse onbin yıldır daima bir yerleşim alanı olmuştur zaten.
Konstantin, Bithynia eyaletine (Kocaeli yarımadası ve İzmit) gağlı olan bu mini kasabaya sığınmış düşmanını avlamak için bölgede detaylı bir araştırma yapınca, buranın stratejik önemini anladı. Licinius'un donanması da yenilince, Üsküdara geçti. Oradan geriye, İzmit'e doğru çekilmeyi planlıyordu ama Konstantin onun peşini bırakmadı. 18 Eylül günü Üsküdar'daki savaş, Licinius'un sonu oldu. Bu savaşta otuzbin kadar askerin öldüğü söyleniyor.
Konstantin, bu savaştan sonra, tek başına Roma İmparatoru oldu ve dört hükümdarlı 'Tetrarşi'ye son verdi, Licinius ve oğlunu Selanik'e sürgüne gönderdi.

Konstantin'in annesi Karamürselli Helena...

Aslında ayrı bir yazı konusu olacak kadar ilginç bir kişilik olan Helena'nın; oğlu Konstantin ve oğlunun babası I. Constantius üzerinde büyük etkisi olduğu anlaşılıyor. Bir kere Konstantin, bir aşk çocuğu...
Constantius henüz Romalı bir subayken, Helena ile Karamürsel'de (Drepanon) tanışıyor. Karamürsel, -yani benim memleketim- İzmit körfezinin güneyinde bir sahil kasabası. Helena, orada bir ahırda çalışan güzel bir kız. Konstantin'e hamile kalıyor, Constantius ile uzun süre birlikte yaşıyorlar, ama daha sonra İmparator olan Constantius onunla evlenmiyor -herhalde halktan biri olması nedeniyle. Helena, İmparatorun odalığı olarak kalıyor. Constantius Helena'dan 289 yılında ayrılıyor ve İmparatoriçe Theodora ile evleniyor. Helena, daha Karamürsel'de yaşarken vaftiz olmuş. Sevgilisi Constantius ise çok tanrılı dinlere inanmayı sürdürüyor. Flavia Iulia Helena, 250 yılında Karamürsel'de doğmuş.
(330 yılında İzmit'te ölmüş)
Konstantin, babasının ordusunun komutanı olarak İmparator ilan edilince, annesini yanına aldırıyor. Helena, Trier kentine gidiyor (Bugün Almanya'da). Konstantin'in (ve babasının) Hristiyanlara iyi davranmalarının böyle bir nedeni daha var...
Kaynaklara göre Helena 76 yaşındayken hacı olmak için Kudüs yollarına düşüyor ve Kıbrıs üzerinden kutsal topraklara varıyor. Bu kadının en büyük ikinci mutluluğu, oğlunun hemen Karamürsel'in yakınında, yeni bir başkent inşa etmesi ve onun da bu inşaatı bizzat yaşayıp görmesidir. İşte bu devasa inşaattan sonra Filistin'e kutsal topraklara gitmiştir ve söylenceye göre Kudüs'te Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği Haçın parçalarıyla İstanbul'a dönmüştür. Helena'nın, Hz. İsa'nın mezarını da bulduğu söylenir. Romalıların tam üzerine bir Venüs tapınağı inşa ettikleri mezarı bulur. Hz. Peygamber'in mezarının Hristiyanlar tarafından ziyaret edilmesini önlemek için, İmparator Hadrian tarafından düşünülmüş bir önlemdir bu. Helena, yeni İmparatorun annesi sıfatıyla tapınağı kazdırır, mezarı ve haçı bulur. Tapınak yıktırılır ve üzerine bir Bazilika inşa ettirilir -bugünkü adıyla Kutsal Kabir Kilisesi.
Konstantin, Konstantiniye'yi 326 yılında planlamış. Şehrin açılış törenini 11 Mayıs 330 günü yapmış. Şehrin resmen başkent olarak açılması, törenlerle kutlanmış. Annesi Helena'nın bu tarihten önce hayata veda etmiş olması ihtimali yüksek malesef. Plan, inşa ve açılış törenleri de ayrı bir yazı konusu elbette, ama şimdi daha öncesine, 325 yılının Mayıs ayına dönelim. Karamürsel'in hemen güneyinde, göl henarındaki İznik'te (Nicea) 318 önemli din adamı toplanmıştır. İskenderiye'de ortaya çıkan bir akımın önderi Arius, Hz. İsa'nın hiçlikten doğdoğunu iddia etmektedir. Din adamları bu ve diğer birçok konuyu tartışırlar. Toplantılara Konstantin bizzat başkanlık eder ve tüm tartışmalara katılır. Tartışmaların sonunda Arius yanlılarının tezleri reddedilir, Hz. İsa'nın, Tanrı'nın nurundan doğduğu kabul edilir ve daha birçok dini konu karara bağlanır. Hristiyanlık inancının Hristiyanlar için bugün de bağlayıcı olan tüm önemli kuralları, İznik Konsili'nde kararlaştırılmıştır.
Konstantin, annesinin ölümünden sonra, doğudaki yeni düşmanları Perslere karşı bir savaş hazırlığına girişir. Ama doğuya doğru yol alırken, Nikomedia'da -yani İzmit'te- fenalaşır. Ölüm döşeğindeyken, İzmit Metropoliti Eusebius çağrılır. Arius'un dini tezlerinin savunucularından olan bu din adamı tarafından vaftiz edilen Konstantin, vaftiz edildikten sonra aynı gün, 22 Mayıs 337 günü İzmit'te hayata veda eder.