Eisenhower Prensibi ve yaşamakla çalışmak arasındaki fark hakkında

Amerikan Başkanları arasında orijinal biri Dwight David Eisenhower. Dostları ve sevenleri tarafından 'Ike' diye çağrılan bu adamın, 3. Teksas ordusu komutanıyken, II. Dünya Savaşının en önemli 1941 yılından itibaren yıldızının parladığını ve 1943'de Tunus'da, Orgeneralliğe terfi ettiğini biliyoruz. Orada Almanlar karşısında büyük kayıplar veriyor, eleştiriliyor, ama buna rağmen Müttefiklerin Sicilya çıkarmasına başarıyla komuta ediyor. Savaştan sonra 1950'de NATO genel sekreteri, 1952'de ABD Başkanı seçiliyor. Eisenhower, daha çok, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'daki ve Kuzey Afrika'daki etkisini sınırlandırmak için düşündüğü 'Eisenhower Doktrini' ile tanınıyor. Bizim burada kısaca değineceğimiz, onun az bilinen ama önemli başka bir yanı: Eisenhower Prensibi.
Askerler pratik insanlardır ve zor zamanlarda önemli ile önemsiz durumları/işleri birbirinden ayırmak konusunda (ve önemli olana yoğunlaşmak konusunda) uzmandırlar -tabii iyi askerler. Eisenhower prensibi, iki kavramın birbirinden kesinlikle ayrıştırılması ilkesine dayanıyor: 'Önemli' ve 'Acil'.

Eisenhower Prensibini, "Her acil olan önemli değildir" diye de özetleyebiliriz. Acil zamanlarda ortaya çıkmış bir prensip olarak, ve tabii bir asker tarafından yazıldığı için önce, insanın ölümlü olduğu prensibini kabul eder. (Malum günümüz insanı hiç ölmeyecekmiş gibi, çocukları da bu dünyada yaşamayacakmış gibi "yaşıyor" üretiyor/tüketiyor!) Yani madem insanın ömrü sınırlıdır, o halde insan, önüne konan ve acilen yapması istenen işlerle, kendisi için önemli olan işler arasında net bir ayrım yapmalı ve bu ayrımı iyi düşünmelidir. (Benim yorumum)
Peki kişi için 'Önemli' olan nedir?
Bu soruyu, kapitalist yaşam biçimi içinde yaşamakta olanlardan ve bundan memnun olanlardan tutun da, sisteme kesin karşı olanlara kadar toplumunun çok büyük bir bölümü için şöyle yanıtlayabiliriz:
"Kişi için önemli olan, onu kişi olarak (her açıdan) yükseltecek öncelikler ve onun mutluluğuna katkıda bulunacak şeylerdir."
Mesela bir kişinin iş hayatında yapması istenen arstrakt işler (yani onu bağlamayan, sadece para kazanmak için yaptığı işler) "önemli" değil, "acil"dir. Zamanında halletmesi gerekir.
Ama bir kişiyi mutlu edecek şeyler, mesela çocuğuyla birlikte uçurtma yapmak, karısına hoş bir sürpriz yapıp, o eve gelmeden önce orijinal bir yemek pişirip kral bir masa hazırlamak, aile mutluluğunu koruyup artırmak için bir dizi küçük hoşluklar yapmak, kitap yazmak, nihayet hayali kurulan bir yere seyahat etmek, mesleğinde yükselmek için yeni beceriler kazanmak, kısacası, insanı mutlu eden ve ona yükseldiği hissini veren şeyler 'Önemli' kategorisine girer.
İnsan, 'Önemli' bir varlıktır, mamulatı 'Acele'ye getirilmiş bir varlık değildir!..
Sistemin kısa sürede çok para kazanmak ilkesi, toplumun çok hızlanmasını ve bunun bir sonucu olarak toplumda önem sıralarının değişmesini sağlamıştır. İnsanlar, para kazanmakla ilgili konuların hep 'Acil' konular olduklarına bakarak, "'Acil' konuların 'Önemli' olduğu" gibi tarihi bir yanılsama içinde yaşıyorlar. 'Acil' konular daha çok abstrakt işle ilgili konular olduğundan veya öyle gösterildiğinden, 'Önemli' sayılıyorlar. Ama bu bir yanılsama. Ve konuya kapitalist sistem içinden -kişisel açıdan- baktığınızda bile, kişi hayatında acil halledilmesi gereken günlük konular başkaa... kişi hayatındaki önemli konular başka... Bu iki kategoriyi birbirinden ayırmak önemli. Bunu anlamanın kolay yöntemi şudur: Yarın öleceğini bilsen bugün ne yaparsın?!.. (Yapmayı düşündüğün şeyler, senin için 'Önemli' olanlardır. Hayat, işte o 'Önemli' şeylerin kesinlikle öncelenmesini gerektirir. Çünkü bu, aynı zamanda mutluluğun da en genel kuralıdır.) İnsan, o 'Önemli'lerini tesbit etmeli ve hayatının merkezine derhal onları koymalıdır. Tabii, kişinin istekleri; genel kamu yararıyla, doğayla, ahlakla, hukukla çelişmemelidir (-bunu söylemeye bilmem gerek var mı. Biz gene de söylemiş olalım).
İnsanın 'Önemli' bir varlık olmasına uygun şekilde yaşamasına, 'Hayatın Kalitesi' diyoruz. Ve hayatın kalitesi çokluk/para/pul ve koşturmacayla ölçülmüyor, mutlulukla ölçülüyor. Ve mutluluğun en genel formülü, insanın kendi 'Önemli'lerine göre, yüksek insani değerlere uygun bir şekilde yaşamasıdır. Konuyu bundan da geniş tutacak olursak: Herkes, daha iyisini ister. Ve 'daha iyisi' yani 'Önemli'si, 'Çalışmakla yetinMEmek' anafikriyle özdeştir...
Burada, Eisenhower Prensibi'nin pek dikkat edilmeyen yanı devreye girip soruyor:
"İnsan ömrü sınırlı. Sen, hayatının esas kısmını, 'Acil' işlerin koşuşturmacasına mı harcamak istiyorsun, yoksa senin için önemli olan, severek yaptığın şeylere mi harcamak istiyorsun?" Yani hem at gibi çalışmak, hem de 'Kaliteli'/'Önemli' bir hayat sürmek mümkün değildir. (Şu anda Avrupa'da en yaygın tartışılan konulardan. Bir-iki aya kadar Türk basını da yazar!) Bir tercih yapmak ve ikisinden birini öncelemek gerekiyor... 
Hangisi?..
Cevap çok açıktır...
'Önemli' olan öncelenecektir...
Değişim/dönüşüm döneminde bu cevabın devamı şöyle: Ormanların, ağaçların doğal haliyle kalması, mesela acilen kesilip yerine otoban yapılmasından daha önemlidir. Çünkü zor zamanda asfalt yenmez ve çok çirkindir!.. Ama ağaç hem meyva verir hem de güzeldir. (Güzellik de, ruh sağlığı ve mutluluk için 'Önemli'dir -hele şimdi.)

Bir de dikkat edin, 'Önemli' işler, genellikle 'Acil' değildirler. Çünkü mutluluk asla bir telaş ve koşuşturma meselesi değildir. Kapitalist sistemin hızlı temposu, başta Avrupa'da olmak üzere yeni bir anlayışı oldukça popüler hale getiriyor: Yavaşlatılan hayat...
Henüz net bir temel kuralı olmayan bu yeni tepkinin açılımı, 'Sınırlı hayatımızın kalitesi için önceliklerimizi değiştirelim' gibi birşey olabilir...
'Yaşamak' ile kapitalist sistemin absürd 'Çalışmak' kavramını dikkatle birbirinden ayırmak gerekiyor. Toplumun mutluluğunu adım adım inşa etmek için hayatın merkezine, kişi için (ve toplum için) 'Önemli' olan şeyleri koymak şart. 
(Yakın zamana kadar 'Önemli Şeyler' bağlamında, 'İnsani Değerler' kavramını kullanmıştık, -bu kavramı şimdi daha geniş tutmak 'Önemli')